3 Aralık 2013 Salı

Canan

Bir an bir sessizlik oldu, ışığın arttığını gördüm. Bir toz bulutu içinde mutlu hayaletler gördüm, ölenler ve ölüler: Gidebildiğin kadar gittin yolcu, ama düşündüm ki, daha da gidebilirsin, çünkü tam o anın eşiğinde misin, yoksa vardığın kapının arkasında bir bahçe, sonran başka bir kapı ve daha arkada ölümle hayatın, anlamla hareketin, zamanla rastlantının, ışık ile mutluluğun birbirine karıştığı bir başka gizli bahçe daha mı var bilemiyor, bir beklentinin içinde tatlı tatlı salınıyorsun. Birden daha derinden, bütün gövdemi gene o sabırsız istek sardı, hem burada, hem orada olmak isteği. Birkaç kelime duyar gibi  oldum, üşüdüm ve o zaman kapıdan sen girdin güzelim, Canan'ım, üzerinde seni Taşkışla'nın koridorunda gördüğümde giydiğin o beyaz elbise ve yüzün kanlar içinde. Bana ağır ağır yaklaştın.

Sormadım sana, "Burada ne işin var?" diye. Ve sen de Canan sormadın bana, "Senin ne işin var?" diye, çünkü ikimiz de biliyorduk.

Elinden tutup seni yanımdaki koltuğa oturttum, 38 numaraya ve Şirinşehir'den aldığım damalı mendille alnındaki, yüzündeki kanları şefkatle sildim. Sonra güzelim elini tuttum ve uzun bir süre sessizce öyle oturduk. Hava aydınlanıyordu, cankurtaranlar gelmişti ve ölü şoförün radyosunda, hani derler ya, bizim şarkımız çalıyordu.

                                                                                                               s. 61
                                                                                                               Yeni Hayat
                                                                                                               Orhan Pamuk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder