26 Mayıs 2014 Pazartesi

Mayakovski ve Brik’ler

(1) Oysa, Elsa Triolet'yi bir toplantıdan sonra evine götürdüğü zaman Moskova yakınlarındaki Malahovka'da Lili Brik'le karşılaşmıştı. "En sevinçli günlerden biri", Mayakovski'nin Brik'lerin Petrograd'daki evinde Elsa'yı görmeye geldiği 1915 temmuzu içindedir. Mayakovski'nin şiirine tutkun olan Elsa, hemen hiç tanımadıkları bu akıma "önyargıyla" karşı çıkan Brik'leri kendi coşkun sevgisine ortak etmek istiyordu. Lili Brik, "Anılar"ında o günü şöyle anlatıyor:

...Elsa'nın kulağına: "Sakın ondan şiir okumasını isteme," diye fısıldamıştık. Ama o yalvarıp yakarmalarımıza kulak asmadı ve biz, böylece ilk kez "Pantolonlu Bulut"u dinledik. Yer kazanmak üzere, iki odayı birleştiren kapı çıkarılmıştı. Mayakovski, kapının pervazına yaslanmış, ayakta duruyordu. Ceketinin iç cebinden küçük bir defter çıkarmış, şöyle bir göz atmış, sonra yine cebine koymuştu. Gözlerini bana dikmiş dalgın dalgın bakıyordu. Sonra, kalabalık bir dinleyici karşısındaymış gibi, bakışlarıyla bütün odayı taradı, girişi okudu ve birden bana dönüp, unutulmayacak, coşkunluğu dizginlenen bir sesle, şiir değil de düzyazı okuyormuşçasına sordu:


                                            Sıtma sanıyorsunuz, değil mi?
                                            Oysa Odesa'daydı, Odesa'da...

Başlarımızı kaldırıp gözlerimizi ona dikmiştik, şiiri bitirene dek bakışlarımızı bu olağanüstü gösteriden ayıramadık. Mayakovski duruşunu bir kez olsun değiştirmedi. Hiçbirimize bakmıyor, ağlayıp sızlıyor, alay ediyor, kızıp köpürüyor, hakkını arıyor, sayıklıyor ve her bölümün arasında kısa bir süre duruyordu. Bir de baktık bitirmiş, masaya çökmüş, bile bile takındığı kayıtsızlıkla çay istiyor. Ben, elim ayağıma dolaşarak bir çay dolduruyorum ona semaverden, yüzüm al al, Elsa'nınsa ağzı kulaklarında -olacakları adı gibi biliyordu çünkü!

İlk kendini toparlayan Ossip Maksimoviç oldu. Böyle bir şeyi aklının köşesinden geçirmemişti! Söyleseler inanmazdı. O güne dek öğrendiği şiirlerin tümünden üstündü işittiği! Ve Mayakovski, bundan böyle tek satır bile yazmasa, ozanların en büyüğüydü! Şiir defterini aldı, bütün gece vermedi. Nicedir düşünü gördüğümüz, beklediğimiz şeydi bu. Son zamanlarda hiçbir şey okumak gelmiyordu içimizden. Yazılan bütün şiirleri kişiliksiz buluyorduk -kim yazıyordu bunları? ne için yazıyordu? nasıl yazıyordu?

Mayakovski Elsa'nın yanına oturmuş, reçel atıştırıyordu. Durmadan gülüyor, o iri, çocuksu gözleriyle sağa sola bakıyor, büyük bir gürültüyle burnunu siliyordu. Benimse dilim tutulmuştu.

Mayakovski şiir defterini aldı Ossip Maksimoviç'ten, masaya koydu, ilk sayfasını açtı, ve çoktan kararlaştırmış gibi: "Bu şiiri size adayabilir miyim?" diye sordu, sonra, özene bezene yazdı şiirin başına: Lili Yurevna Brik'e...

                                              Ossip Brik, Lili Brik ve Mayakovski
 
1915'de, yirmi dört yaşındaki Mayakovski hatırı sayılır bir ozandır. Resim sanatındaki yeni akımlara -özellikle kübizme- bağlı öncü şiir okulunun, rus gelecekçiliğinin (fütürizminin) temel direklerindendir; bu şiir okulu, özellikle ülkenin belli başlı kentlerinde düzenlenen "şiir geceleri"nde, bile bile seçilen kışkırtıcı, hop oturup hop kaldırtıcı bir tutumla halkın şiir beğenisi sark!smak, değiştirmek istemektedir. Gelecekçilik bir süre çocukluk sayıldıktan sonra, Blok'dan Gorki'ye uzanan yazın ustalarınca bile ciddiye alınmaya başlar; bunda, akımı benimseyen güçlü kişilerin ve özellikle Mayakovski'nin payı büyüktür; tiyatrodaymış gibi şiir okumaya bayılan bu apaş tavırlı harika çocuğun daha o zamandan son derece güçlü yapıtları vardır: "Vladimir Mayakovski" adlı tragedya ile (1913), "Pantolonlu Bulut" (1914-1915), "Savaş ve Evren" (1915-1916), "İnsan" (1916-1917) adlı şiirler bunlar arasındadır.

Mayakovski'nin gençliği bin bir sıkıntı içinde geçmiştir. Bir orman ve su işleri memuru olan babasının ölümü Moskova'ya taşınan ailesini açlığın ve yoksulluğun kıyıcığına getirmişti. Genç yaşta gizli Bolşevik hareketlerine katılması, derken tutuklanması lise öğrenimini yarıda bıraktırmıştı. Ozanlığa başladığı zaman, bir tür Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim çalışmaktadır.

Brik'lerle, Petrograd'da, kendi deyimiyle "ömrünün en sevinçli günlerinden birinde", 1915'de tanışmıştır. (1)

"Pantolonlu Bulut" gerek Brik'leri, gerekse içlerinde Jakobson ya da Şklovski gibi Rus biçimciliğinin beli başlı öncüllerinin bulunduğu sanatçı dostlarını alabildiğine etkilemiştir. Böylece Mayakovski, Moskova'nın derbeder çevresinden sıyrılıp bambaşka bir çevreye girecektir. Onun aracılığıyla, Moskovalı vahşi gelecevkçi takımı, şiire yeni yeni biçimler getirmekte olan yarı üniversiteli aydın takımının ortaklığından yararlanacak, buna karşılık onlar da biçimcilere ayrıcalıklı bir şiir malzemesi getireceklerdir. Gelecekçilikle biçimciliğin kaynaşmasından "sol sanat" kavramı doğmuştur. Gece kulüplerinde, Mayakovski'nin okuduğu şiirlerin ardından, Şklovski bir konuşma yapmaktadır.

Brik'lerle Mayakovski arasındaki çarpılma karşılıklıdır. Ossip Brik, "Pantolonlu Bulut"u kendi parasıyla bastırmak ister. Genç ozan, karı koca Brik'lerin yanında bütün yabanlıklarından arınır. Hemen ısınır aile yaşamına, Brik'lerden geçemez olur.

1915-16 yılları, Mayakovski'nin Lili Brik'e duyduğu tutkunun tepe noktasına çıktığı ve yüreğindeki kaynaşmaların "Omurgalı Flüt" (1916) şiirine yansıdığı dönemdir.

Mayakovski artık iyice olgunlaşmıştır, çevresinde dostluğun ve öncü görüşlerin kaynaştırdığı bir ozan, eleştirmen ve ressam takımı vardır ve bu takım devrimlerin birbirini kovalayacağı 1917 yılına hazırlanmaktadır.

Mayakovski ve arkadaşları, geleneğe bağlı aydınlar takımının yüz vermediği Ekim Devrimi'ne daha ilk günden ve canla başla katılacaktır.


Onlarca, toplumsal sarsıntı, beğeni devrimi için gerekli ortamı yaratacaktır. Petrograd'da, Mayakovski'yle dostları, özellikle Brik'ler, Sovyet ekiminin önde gelen organlarına her şeyden önce yapıcı bir yön vermeye çalışmaktadırlar. "Halk Sanatı" dergisinin egemen olduğu, biçimci ozanlardan seçilmiş derlemelerin yayımlandığı ("Şiir Dilini İnceleme Derneği'nin kurulduğu) Şagal'ın, Maleviç'in ve Tatlin'in el üstünde tutulduğu dönemdir bu. O günlerde Mayakovski  yoğun bir etkinlik içindedir. 1918'de, siyasal konulu, yarı alegorik, yarı gülünç oyunu "Dinsel Güldürü" müthiş bir başarıya ulaşır. 1919-1920 arası, karmaşık yapılı, devrimci bir söylence şiiri yazar: "150.000.000". Biçimsel yapısıyla genç biçimci eleştirmenleri, yayma olanaklarıyla da siyaset adamlarını etkileyen yepyeni bir sinema sanatı yaratır. Ve işte o sırada, Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki halk temsilcisi Lunaçarski'nin arabuluculuk çabalarına karşın, devrim yetkilileriyle öncü sanatçılar arasında ayrılık başgösterir. Ayrıca, iç savaş ortalığı kasıp kavurmaktadır. 1919'da devrim tehlikededir, kıtlık insanları kırmakta, herkes, sert bir hava içinde Moskova'ya sığınmaktadır. Karınlar aç, hava soğuktur. Mayakovski'yle Brik'ler, durum ve koşulların dört bir yana savurduğu eski dostlardan yoksun, tek başlarına katlanacaklardır bu zorlu denemeye. Mayakovski, devrimci tutkusuyla yapıcılığını birleştirmiş, en keskin anlatım yoluyla insanlara seslenmekte, gece gündüz çalışmakta, varolmayan gazetecilerin yerine, devrim savaşının günlük izleklerini yansıtan afişler çizip basmakta. Bu afişler, Mayakovski, Brik'ler ve dostlarınca elle çoğaltılmakta, Rus Telgraf Ajansı (ROSTA) hesabına, boş dükkanların camekanlarına yapıştırmaktadır; şiirlerinden birinin o garip başlığı, "Rosta Pencereleri" de işte burdan gelmektedir; "bir avuç ressamın, yüz elli milyonluk topluma elle haber ulaştırmaya çalışması" akıldığı bir girişimdir. Bu arada, kağıt sıkıntısı yüzünden, yazın hemen hemen ağıza dökülmüş gibidir. Hele şiir iyice gözdedir. Kahvelerde, gençlerle izne çıkmış askerlerin doldurduğu buz gibi dersanelerde ateşli şiirler okunmaktadır. Mayakovski, Rus yazınının bu coşumcu çağına yoğun bir biçimde katılmaktadır. Şiir okuma, söylev ve "tartışma" konularındaki yetenekleri de işte bu sıralarda dillere destan olacaktır. 1927'de, Devrim'i kutlamak üzere yazığı "İşler Yolunda" adlı şiirinde, o günleri heyecanla anacaktır:

    Tüfeklerin
             ve top gümbürtülerinin
                                                      ortasında
    Bir ada gibi
                 Moskova.
                             ve adanın üstünde
    bizler,
           aç, yoksul,
    kafamızda Lenin
                          elimizde tabanca
          Claude Frioux

                                                                           s. 9-13
                                                                                               Lili Brike Mektuplar
                                                                                               Vladimir Mayakovski


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder