... Bu kötü günlerin karanlıkları içerisinde yavaş yavaş eserlerinden biri şekillenmeye başladı; yaratıcı gücünün ilk eseri bu yarı-uyku, sıkıntı ve coşkunluk hali içerisinde ortaya çıktı. “Yoksullar” adını taşıyan kısa romanı. İnsan ruhunu inceleyen bu şaheseri Dostoyevski, 1844 yılında, yirmi üç yaşındayken, tek başına yaşadığı sıralarda, ateşli bir tutku ile, neredeyse göz yaşları dökerek yazmıştı. Bu eseri ona, en büyük utancı olan yoksulluk yazdırmıştı; en büyük kuvveti -acı çekenlere duyduğu derin sevgi ve sonsuz merhamet- destek olmuştu ona bu eseri yazarken. El yazısı ile doldurduğu bu sayfalara güvensizlikle bakıyordu. Kaderine bir soru sorduğunu fark etmişti ve kaderin vereceği hükümden korkuyordu: El yazısı nüshayı şair Nekrasov’a götürmeğe güç bela karar verdi. İki gün hiç ses çıkmadı Nekrasov’dan. Bu süre içerisinde Dostoyevski evine kapandı; yalnız başına hayallere dalarak, isli lambası sönünceye kadar çalıştı. Nihayet sabahın dördünde hızlı hızlı kapı çalındı. Dostoyevski şakşkın bir halde açtı kapıyı; Nekrasov onun kollarına atıldı; onu öpüyor, kucaklıyor, sevinçten kabına sığamıyordu; bir arkadaşıyla birlikte okumuştu romanı; bütün gece okumuşlar, gülmüşler, ağlamışlardı; nihayet dayanamamışlar, gelip onu kucaklamak istemişlerdi. Dostoyevski’nin hayatında ilk defadır ki geceleyin çalan bir kapı şan ve şerefin yolunu açıyordu ona. Nekrasov daha sonra Belinski’ye, Rusya’nın en büyük tenkitçisine koştu. El yazısı nüshayı bir bayrak gibi sallıyordu elinde. “Yeni bir Gogol doğdu” diye haykırdı daha kapıdan girerken. “Size kalsa Gogol'ler mantar biter gibi bitecek yerden!” diye homurdandı öbürü, güvensizlikle; bu derece coşkunluğa öfkelenmişti.
Fakat ertesi gün Dostoyevski ona gittiği zaman bambaşka bir Belinski buldu karşısında; heyecanlı bir sesle, kapının eşiğinde dikilmiş duran genç adama şöyle dedi: “Nasıl bir eser ortaya koymuş olduğunuzu gerçekten biliyor musunuz?”
s. 24
Üç Büyük Adam
Stefan Zweig