tavariş staline,
paralel evrenlerin birinde bir tuncay yaşarmış ahıska'nın uravel köyünde
(bu hikâye hüzünlü bir hikâye değildir, umutlu bir hikâyedir. sonbaharda geçer ama sonsuz güneşlidir. tonu taş, toz grisi değil ağaç yeşilidir. dünya savaşları yaşanmamıştır bu hikâyede. en fazla kahvede "taş çaldın kavgası" yaşanmıştır. erkekler ne için, kim için savaştıklarını bilmedikleri halde, panzerlerin karşısında titrememiştir. kadınlar, gelmeyecek olanları beklemeye devam etmemiştir. "soykırım", "mezalim" veya "katliam" kelimesi, literatüre geçmemiştir. insanlar, hayvan trenlerinde, aylarca, oradan oraya sürülmemiştir. "göçmen" kelimesi, sadece kuşların önüne konar. "mülteci" kelimesi, zevkine seyahat eden turistleri, aylakları tanımlamak için kullanılır. bireyler, iktidarı elinde tutmanın etkisiyle çıldırıp, bilgisayarda strateji oyunu oynar gibi on binlerce yüz binlerce insanın kaderiyle oynamamıştır. insanlar doğar, büyür, ölür köylerinde; rutindir bu. rutin huzurdur. "sıkılmak" henüz icat edilmemiştir. an sonsuzdur, sessiz sakin akar. taş yerinde; taş üstünde durur. ırmak akar gider yavaşça; aklında huzura kavuşacağı denizin hayali, sihirsiz asasıyla yollara düşmüş derviş kimi. ağaç kökünü saldığı yerde kalır. geçmiş bulunduğun yerdir; gelecek de. insanlar, parmaklarıyla cansız aletlere dokunarak değil, bağırarak, ellerini kollarını sallayarak iletişim kurarlar. elektrik icat edildiğiyle kalmıştır. kentler değersizdir bu hikâyede. hem bir şehirde ne yaşanabilir ki hikâye malzemesi olacak?
hikâye tek cümlede, başlamadan biter. dereyi görmeden akışını, ormanı görmeden meşe ağaçlarının gölgesinde öğle uykusunu anlatamam size.)
hayil hitlere,